Biz İhanet Ettik.
İnsanlık, Aydınlanma dediğimiz o devasa projeye, bizi kurtarması için inanılmaz bir kredi açtı; Akıl. Bu aklın, bizi kör inançlardan, doğanın öfkeli keyfiliğinden kurtaracağını vaat ettiler. Oysa bugün, Adorno ve Horkheimer'ın Diyalektik fısıltısı daha büyük kabusa dönüştü... Akıl, bizi kurtarmadı; bizi tahakküme, yıkıma ve kendi mezarımızı kazmaya yöneltti.
İşte en büyük paradoks; Bizi özgürleştirmesi gereken rasyonalite, en büyük tiranımız oldu.
Doğanın Vücudundaki Neşter: Biz Kim Olduk?
Aydınlanma, dünyaya bakışımızı kökten değiştirdi; o caanım dünyayı parçaladı. Dağları, denizleri, ormanları mistik bir bütünün parçası olmaktan çıkardı. Bize, doğanın bir 'O' değil, sadece bir 'Şey' olduğunu söyledi.
Bu, aklın vahşet sözleşmesiydi; Doğayı ölçülebilir, parçalanabilir ve sınırsızca sömürülebilir bir nesneye indirgedik. Ormanı gördüğümüzde nefes alacağımız bir alan değil, sadece satılabilir kereste stoğu gibi gördük. Okyanusu, hayatın kaynağı değil, sadece tüketilecek bir balık deposu olarak etiketledik.
Bu ne menem bir ilerlemedir ki, kendi yuvamıza düşman olduk?
Doğaya bu denli mekanik, bu denli soğuk ve hesapçı bir tavırla yaklaştığımızda, kendi içimizdeki o insanlık kırıntısını da mı kaybettik? Biz, doğayı susturarak, aslında kendi iç sesimizi ve vicdanımızın fısıltılarını susturmuş olduk. Artık duyarsızız. Gezegen yanarken, biz veri tablolarına bakmaktan öteye geçemiyoruz.
Ekolojik kriz, basit bir çevre sorunu değil; aklın Kâr dogmasına boyun eğmesinin ahlaki krizidir.
Kendi ellerimizle yarattığımız bu kıyameti çözmek için yine neye sarılıyoruz? Daha fazla teknolojiye, daha fazla 'Yeşil' etiketli ticarete, daha fazla rasyonel yönetime! Sorunun kaynağı olan aklı, sorunun çözümü ilan etmek, düpedüz bir deliliktir.
Tahakkümün dilini konuşarak, nasıl özgürlük vaat edebiliriz?
Yapay zekâ ile iklimi 'kusursuzca' yönetme hayalleri, kontrol saplantımızın son perdesidir. Biz, doğanın kaotik, yabani, öngörülemez ruhuna tahammül edemiyoruz. Onu bile algoritmalarla dizginlemek istiyoruz.
Peki, doğa tamamen kontrol altına alındığında, geriye ne kalacak? Kontrol altında alınmış, steril, ölü bir gezegen... Ve o gezegende, ruhu tamamen yabancılaşmış, makineleşmiş bir insan.
Artık yeter! Bizi bir araç olarak gören, doğayı bir düşman olarak kodlayan bu rasyonaliteye karşı durmalıyız.
Gerçek kurtuluş, daha fazla güçte değil; güçten vazgeçme erdeminde yatar.
Bugün atılacak ilk adım, büyük projeler değil, küçük bir vicdan muhasebesidir. Bir şeye dokunmadan, bir şeyi tüketmeden önce durup sormaktır:
Gerçek özgürlük, doğayı fethetmekte değil; ona karşı gösterdiğimiz saygıda ve alçakgönüllülükte başlar. Akıl, bizi bir tuzağa düşürdü. Şimdi aynı akıl, ahlaki bir pusulayla yeniden donanıp, bizi oradan çekip çıkarmak zorundadır. Ya kendimizi kurtaracağız ya da bu rasyonel felakette hep birlikte yanacağız. Doğa ile savaş halindeyiz, kazanırsak KAYBEDECEĞİZ!
