Tarih; 5 Aralık 1934. Genç Cumhuriyet'in kalbi Ankara'da atarken; Mustafa Kemal Atatürk, yüzyıllardır süren toplumsal eşitsizliği ortadan kaldırmak için en büyük adımı atmıştı. Kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesi, Meclis tutanaklarına geçen basit bir yasa değişikliğinden ibaret değildi. Bu, Anadolu kadınının 'tebaa' olmaktan çıkıp, kendi kaderi üzerinde söz sahibi olan 'yurttaş'a dönüşmesiydi.
Atatürk, o dönemde 'demokrasinin beşiği' denen Avrupa ülkelerinin bile cesaret edemediği bir adımı attı. Modernleşmenin sadece kılık kıyafetle değil, kafaların içindeki duvarları yıkarak olacağını gösterdi. İşte 5 Aralık'taki gururumuzun kaynağı bu vizyon. Peki ya içimizdeki o burukluk neden? O da bu vizyonu 2025'e taşırken yolda döktüklerimizden kaynaklanıyor.
Bir 'Kurucu Eylem' Olarak 5 Aralık
Hannah Arendt, 'özgürlük' kavramını tanımlarken, kişinin kamusal alanda söz söyleme ve eylemde bulunma yetisine vurgu yapar. Atatürk'ün 1934'te yaptığı da tam olarak buydu: Kadını, evin dört duvarı arasına hapseden o görünmez sınırları yıktı; ona kamusal alanın, yani politikanın kapılarını sonuna kadar açtı...
O gün Meclis'te kopan alkışlar, kadının bir 'nesne' değil, bir 'özne' olduğunu tesciller nitelikteydi. Atatürk'ün 'Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın' sözü ise söz olmanın çooooook ötesinde sosyolojik bir hedef, bir yol haritasıydı.
Mirasyedi Bir Neslin Özeleştirisi
Ne yazık ki bizler, bu büyük mirasın üzerine yeterince taş koyamadık. Atatürk'ün açtığı o kapıdan giren kadın sayısı, aradan geçen 91 yıla rağmen hala olması gereken yerde değil. O günün devrimci heyecanı, zamanla yerini çok yazık ki 'şekilci' kutlamalara bıraktı.
Bugün Meclis'teki koltuklara, yerel yönetimlere ya da iş dünyasındaki 'cam tavanlara' baktığımızda, 1934'teki o cesaretin gerisine düştüğümüzü görüyoruz. O gün zamanın ruhunun ötesine geçilmişti; bugün ise zamanı yakalamakta zorlanıyoruz. Kadınların yaşam hakkını savunmak zorunda kaldığı, şiddet haberlerinin eksik olmadığı bir ortamda, 5 Aralık'ı hakkıyla kutlamak mümkün mü? Üzülerek söylüyorum ama hayır.
Artık bir şeyleri farkedebilmemiz gerekiyor diye düşünüyorum... Evet, böyle bir kurucu vizyona sahip olduğumuz için gururluyuz; ama bu vizyonu bugüne hakkıyla taşıyamadığımız için de bir o kadar mahcubuz. Hedef ise 91 yıldır orada duruyor ama yürüyüşümüz ne yazık ki hala ağır aksak.
