Son Dakika: Kadın ve Doğanın Özgürleşme Mücadelesi: Ekofemini - İklim ve Çevre Haberi | Nirvana Haber
Piyasa verileri yükleniyor...

Kadın ve Doğanın Özgürleşme Mücadelesi: Ekofeminizm Nedir?

Yayımlanma Tarihi: 07 Aralık 2025 16:15 | Son Güncelleme Tarihi : 08 Aralık 2025 01:29

Ekofeminizm nedir? Ataerkil sistemin doğayı ve kadını nasıl aynı yöntemle sömürdüğünü savunan, Françoise d'Eaubonne'dan Vandana Shiva'ya inceleme...

HABERİN DEVAMI

Doğanın Talanı ile Kadının Ezilmesi Arasındaki Görünmez Bağ: 'Ekofeminizm

Dilimize yerleşmiş kalıplara hiç dikkat ettiniz mi? Doğaya 'Doğa Ana' deriz, toprağa 'bereketli', ormana 'bakir' sıfatlarını yakıştırırız. Bu metaforlar ilk bakışta doğayı yüceltiyor gibi görünse de, eleştirel bir gözle bakıldığında arkasında binlerce yıllık bir tahakküm (baskı) tarihini barındırır. İşte tam bu noktada, 1970'lerin ortasında filizlenen ve bugün iklim krizinin gölgesinde her zamankinden daha yüksek sesle konuşulan bir düşünce akımı devreye girer: Ekofeminizm.

Feminizm ile ekolojinin kesişim kümesinde doğan bu felsefe, basit bir 'doğa sevgisi' değildir. Ekofeminizm, kadınların maruz kaldığı sömürü ile doğanın maruz kaldığı talan arasında doğrudan, tarihsel ve sistemsel bir bağ olduğunu savunur. Teoriye göre, gezegeni yok oluşun eşiğine getiren zihniyet ile kadını ikincil plana iten ataerkil (patriarkal) zihniyet, aynı madalyonun iki yüzüdür.

Terimin Doğuşu: 'Feminizm ya da Ölüm'

Ekofeminizm kavramı, ilk kez 1974 yılında Fransız yazar ve aktivist Françoise d'Eaubonne tarafından 'Le Féminisme ou la Mort' (Feminizm ya da Ölüm) adlı kitabında kullanılmıştır. d'Eaubonne, gezegenin karşı karşıya olduğu aşırı nüfus artışı ve doğal kaynakların tükenmesi sorunlarının kökeninde, erkek egemen sistemin 'kontrol etme ve tüketme' arzusunun yattığını öne sürdü.

Ona göre, erkek egemen kültür, kadın bedenini (üreme aracı olarak) ve doğayı (üretim aracı olarak) sınırsızca kullanabileceği birer kaynak olarak görüyordu. Bu nedenle, ekolojik bir kurtuluş ancak kadınların özgürleşmesiyle ve eril iktidar hırsının dizginlenmesiyle mümkün olabilirdi. Bu radikal çıkış, çevre hareketleri ile kadın hareketlerini ortak bir paydada, yaşamı savunma paydasında buluşturdu.

Hiyerarşik Dualizm: Kültür Doğaya Karşı

Ekofeminist teorinin entelektüel omurgasını, Batı felsefesindeki 'Dualizm' (İkicilik) eleştirisi oluşturur. Platon'dan Descartes'a uzanan çizgide, dünya hep zıtlıklar üzerinden tanımlanmıştır: Akıl/Duygu, Kültür/Doğa, Erkek/Kadın.

Sorun şudur ki, bu zıtlıklar eşit değildir; hiyerarşiktir.

Erkek, akıl ve kültür ile özdeşleştirilerek 'üstün' kabul edilir.

Kadın ise duygu ve doğa ile özdeşleştirilerek 'aşağı' ve 'yönetilmesi gereken' konumuna itilir.

Ekofeminist düşünür Val Plumwood, bu mantık hatasının doğanın sömürülmesini meşrulaştırdığını savunur. Doğayı 'vahşi' ve 'ilkel' gören, onu betonla kaplayıp medeniyet kurmayı 'gelişme' sayan zihniyet; aynı argümanlarla kadınları da 'irrasyonel' ve 'duygusal' bularak kamusal alandan dışlamıştır. Bu nedenle ekofeminizm, sadece kadın haklarını değil, tüm hiyerarşik yapıları (insan-hayvan, beyaz-siyah gibi) reddeder.

Sahadaki Mücadele: Chipko Hareketi ve Ağaçlara Sarılan Kadınlar

Ekofeminizm sadece kütüphanelerde yazılan bir teori değil, aynı zamanda bir sokak (veya orman) hareketidir. Bunun en ikonik örneği, 1970'lerde Hindistan'da başlayan Chipko Hareketi'dir.

Himalayalar'daki ormanların kereste şirketleri tarafından yok edilmesine karşı çıkan köylü kadınlar, ağaçları kestirmemek için gövdelerine sarılarak (Chipko, Hintçe sarılmak demektir) şiddetsiz bir direniş başlattılar. Hareketin öncülerinden ve dünyanın en önemli ekofeministlerinden biri olan Vandana Shiva, bu direnişin sadece çevreyi korumak olmadığını; aynı zamanda kadınların geçim kaynaklarını, sularını ve yerel bilgeliklerini savundukları bir 'varoluş mücadelesi' olduğunu dünyaya duyurdu. Shiva'ya göre endüstriyel tarım ve GDO'lu tohumlar, 'toprağın tecavüzü' anlamına geliyordu ve bu durum en çok, toprağa bağlı yaşayan yoksul kadınları vuruyordu.

Özcülük Tartışması: Kadın Doğaya 'Doğuştan' mı Yakın?

Ekofeminizm, kendi içinde de yoğun tartışmalar barındırır. Hareketin ilk dönemlerinde (Kültürel Ekofeminizm), kadınların biyolojik özellikleri (doğurganlık, adet döngüsü vb.) nedeniyle doğayla mistik ve ruhani bir bağı olduğu savunuluyordu.

Ancak bu görüş, 'Özcülük' (Essentialism) eleştirisine maruz kaldı. Eleştirmenler, 'Kadın doğaya yakındır' demenin, kadını tekrar biyolojisine hapsetmek olduğunu ve 'Kadın evde oturup çocuk bakmalıdır' diyen ataerkil tuzağa hizmet ettiğini savundu. Günümüzde daha baskın olan Sosyalist Ekofeminizm ise, kadın ve doğa arasındaki bağın biyolojik değil, sosyal ve ekonomik olduğunu vurgular. Yani kadınlar doğuştan çevreci oldukları için değil; su taşıma, odun toplama ve tarım işçiliği gibi görevler ataerkil toplumda onlara yüklendiği için çevre tahribatından ilk ve en çok onlar etkilenmektedir.

İklim Adaleti ve Gelecek

Bugün Birleşmiş Milletler raporları, iklim krizinin yarattığı göç ve yoksulluktan kadınların erkeklere oranla çok daha fazla etkilendiğini doğrulamaktadır. Ekofeminizm, bu veriler ışığında, iklim değişikliğiyle mücadelenin sadece karbon emisyonlarını azaltmakla olamayacağını; toplumsal cinsiyet eşitliği ve sosyal adalet sağlanmadan gezegenin de iyileşemeyeceğini savunan en güçlü politik argümanlardan biri olarak güncelliğini korumaktadır.

WhatsApp

Kaynaklar

Yorumlar

Yorum yapmak için giriş yapmalısınız

Henüz hiç yorum yapılmamış

İlk yorumu siz yapın ve tartışmayı başlatın!

DAHA FAZLA HABER
Reklam

Süper Lig Puan Durumu

1
Galatasaray
15 maç · 11G 3B 1M
36
2
Trabzonspor
15 maç · 10G 4B 1M
34
3
Fenerbahçe
15 maç · 9G 6B 0M
33
4
Göztepe
15 maç · 7G 5B 3M
26
5
Samsunspor
15 maç · 6G 7B 2M
25

Bizi Takip Edin

NirvanaHaber, size daha iyi bir deneyim sunmak için çerezleri kullanır. Çerez Politikamızı okuyarak daha fazla bilgi edinebilirsiniz.